Takipçilerimiz

İmam Gazali Sözleri 2012

Facebook'ta Paylaş

1. Dünya ahiretin tarlası ve hidayet konaklarından bir konaktır. Kendisine, mahiyetine uygun bir ifade olarak dünya denmiştir.

2. Bazı kimseler nefislerinde bir yakınlık hissederek ibadetlerinde ve meclislerinde Allah'a yakın olduklarını zannederler. Böylece kendilerinden başka meclislerinde bulunan herkesin bağışlanacağı fikrine saplanırlar. Eğer böyle bir kimseye, bu şekilde sû-i edebinden dolayı Allah Teala, müstahak olduğu muameleyi yapmış olsaydı, hemen o anda helak olurdu.

3. Her salik, bulunduğu menzil ile geçtiği makamlar hakkında konuşabilir.
Kendisinin ulaşamadığı makamlar, ihata edemediği menziller hakkında ise hiçbir şekilde konuşamaz. Ancak onlara gaybî bir şekilde inanır.

4. Allah Teala ilim nurlarını insanoğlundan esirgememiştir; Allah Teala cimrilik yapmaktan münezzehtir. İlim nurlarının kalplere akmamasının sebebi, o kalpleri doldurmuş bulunan bulanıklıklar ve kötülüklerdir. Çünkü kalpler kaplara benzer; bir kap su ile dolu ise, havanın o kaba girmesine imkan yoktur. Kalp masiva ile dolu oldukça Allah'ın celal marifeti oraya girmez.

5. İlimlerin içinde en şerefli olanı Allah'ın sıfat ve fiillerini bildiren ilimdir. İnsan bu ilimle kemale ulaşır. Kamil olmanın saadetini duyar. İnsanoğlu, Allah'ın celal ve kemal sıfatlarının komşuluğuna ulaştığı zaman, bu komşuluğun ona büyük saadetler kazandıracağı muhakkaktır.

6. Kalplerin ve insan basiretinin cilası zikirdir. Zikri ancak muttaki kullar yapabilirler. Bu nedenle takva zikrin kapısı; zikir keşfin kapısı, keşif ise büyük zafere açılan kapının ta kendisidir.

7. Kalbiyle arasındaki perdeler aralanan bir kimseye, mülk ve melekûtun tecellisi görünür. Böyle bir kimse, genişliği yerle gökleri içine alan cenneti müşahede eder.

8. İbadetlerin esası kalbin tezkiyesidir. Kalbin tasfiyesi de marifet nurunun orada doğması ile mümkündür.

9. İman üç mertebedir:
a) Halkın imanı olan mukallitlerin imanı,
b) Birtakım kelamî delillere dayanan kelamcıların imanı,
c) Yakîn nuruyla görerek iman eden ariflerin imanı.

10. Aklî ilimlerin şer'i ilimlere zıt olduğunu ve bu ilimlerin bir arada bulunmadığını ve bulunamayacağını zanneden bir kimsenin bu zannı, basiretsizliğinden ve körlüğünden ileri gelir. Basiretsizlikten Allah'a sığınırız. Aklî ilimler iki kısma ayrılır:
a) Dünyevî,
b) Uhrevî
Dünyevi olanlar, tıp, matematik, kozmoğrafya, sanat ve fen ilimleridir. Uhrevî olanlar ise, kalbin hallerini, amellerin afetini, Allah'ın sıfat ve fiillerini bildiren ilimdir. İşte aklî ilimlerin bu iki grubu birbirine zıttır. Bütün gayretini bu iki kısımdan birisine sarfedip o sahada derinleşen bir kimse, genellikle öbür kısımda eksik kalır.

11. Akılcılar tarafından inkar edilen dinî ve gaybî bir şey işittiğin zaman, onların bu inkarları sakın seni şaşırtmasın; zira şarkta bulunan bir insanın garbdaki hakikati bilmesi imkansızdır.

12. Etrafta ilahî rüzgarlar esiyor; kalp gözlerini örten perdeleri açıyor. İşte bu gözler Levh-i Mahfuzda, yazılı olan birtakım hakikatleri görürler.

13. Ehl-i tasavvuf, çalışmakla elde edilen ilimlerden ziyade ilhamla öğrenilen ilimlere meyleder. Onun için musanniflerin yazdıkları ilimlere eğilmeye, oradaki sözleri ve delilleri araştırmaya önem vermemişlerdir.

14. Takva, çok secdeden ötürü alında iz bırakma veya oruç tutmaktan sararma veya secde ve rükûdan belin bükülme hali değildir. Eğilen boyunda veya sarkıtılan eteklerde takva aranmaz. Takva, kalplerdeki vera' halidir. Güler yüzle karşıladığın kimse, seni asık bir yüzle karşılar ve bilgileriyle sana mihnet yüklerse, Allah böyle kimselerin sayılarını artırmasın!

15. Müminin kalbi ölmez, ilmi, ölüm anında silinip gitmez. Kalbindeki berraklık kesinlikle sönmez. Hasan Basrî de bu manaya şöyle işaret etmiştir: 'Toprak imanın merkezini yiyip bitiremez'.

16. Batın ilmi Allah'ın sırlarından bir sırdır. Allah Teala o sırrını dilediği kulunun kalbine ilham eder.

17. Kur'an takvanın, hidayetin ve keşfin anahtarı olduğunu açıkça beyan eder. Takva ise, öğretmen olmadan elde edilen ilimdir.

18. Kalbe herhangi bir şey geldiği zaman, ondan önceki hakikatler kaçışır ve yerlerini son gelene bırakır.

19. Muamele ilminin en yüksek zirvesi, nefsin hilelerine ve şeytanın desiselerine vakıf olmaktır. Böyle bir ilme vakıf olmak her insana farz-ı ayndır. Fakat ne yazık ki halk bu farzı terk etmiş ve vesveselere sebep olan birtakım fuzulî ilimlerle uğraşır olmuştur. İşte bu ilimleri vesile ederek şeytan onları yoldan çıkarmaktadır.

20. Âlimlerin birbirlerine hücum ettiklerini, birbirlerine haset ettiklerini ve anlaşamadıklarını gördüğün zaman, onların dünya hayatına karşılık ahiretlerini sattıklarına hükmet! Acaba bu kişilerden daha fazla aldanan bir satıcı var mıdır?

21. Bir kimse herhangi bir imamın mezhebinde olduğunu söyler, fakat o imamın yolundan gitmez ise, onun en büyük hasmı bağlı olduğunu söylediği imamın ta kendisidir. O imam Allah'ın huzurunda şöyle der: 'Benim mezhebim, istihraç ettiğim ahkam ile amel etmektir. Dil ile "Ben şu mezhebe bağlıyım' demek değildir. Dil çalışmak içindir, hezeyan için değildir. O halde, madem sen benim mezhebimden olduğunu iddia ediyorsun, öyleyse neden amel ve ahlakta bana muhalefet ettin? Oysa ona uyarak Allah'a yaklaşmayı düşündüğün mezhebin esası amel ve ahlak idi. Bir de utanmadan benim mezhebimden olduğunu iddia ettin. Böyle bir iddia şeytanın kalbe girmesine yardım eden kapılardan biridir. Birçok alim bu kapının açılması sebebiyle helak olup gitmişlerdir'.

22. Ahmaklıkta en ileri gitmiş olan kimse, nefsinin faziletine en çok inanan kimsedir. Akılda en ileri olan kimseler ise, nefsini en fazla itham edenlerdir.
23. Halk tabakasından biri zina eder veya hırsızlık yaparsa, onun bu suçu ilimle ilgili konuşmasından daha hafiftir. Çünkü Allah'ın dininin inceliklerini bilmeyen bir kimsenin, bu konularda söz söylemesi zamanla kendisini küfre sürükler. Aynen yüzme bilmeyen kimsenin kendisini denize atması gibi... Böyle bir kimse ise muhakkak boğulur.

24. İnsanların en muttakîsi ve en alimi, insanlara aynı gözle bakmayandır. Çünkü bazı insanlara rıza ve bazı kimselere de gazab gözüyle bakmak gerekir. Eğer gazab gözüyle bakılması gereken kişiye, rıza gözüyle bakarsan onun ayıplarını göremezsin; zira rıza, insanın gözlerindeki görme hassasını zayıflatır.

25. Allah hakkındaki zannı kötü olan ve insanların ayıplarını araştıran bir kimseyi gördüğün zaman, bil ki böyle bir insanın kalbi hastadır. Mümin kişi ise, bütün halk nazarında kalbi sağlam olan kimsedir.

26. Kalp, takva ve iyi amellerle süslenip, kötü sıfatlardan arınmadıkça, o kalpte zikrin hakikati bulunmaz. Aksi takdirde, zikirden dem vurmak nefsin konuşması olup, bu konuşmada kalbin dahli yoktur. Böyle olunca da şeytanın kalpten sürülmesi mümkün değildir.

27. Ruh rabbani bir emirdir. Rabbani demek, onun mükaşefe ilimlerinin sırlarından birisi olması demektir. Bu sırrı ifşa etmek salahiyeti hiç kimseye verilmemiştir. Çünkü Allah'ın en sevgili kulu olan Allah'ın Rasûlü dahi bu sırrı açıklamamıştır.

28. Şehvet kalbe galip geldiği zaman, kalbin en derin hücrelerine nüfuz edemese dahi, şeytan oraya yerleşir. Kötü sıfatlardan uzak olan kalplere gelince, o kalplerde şehvet olduğu için değil, zikirden gaflet edildiği zaman şeytan o kalplerin kapısını çalar. Fakat o kalpler zikre sarıldıkça şeytan geri çekilir.

29. Duanın şartları yerine getirilmediği zaman nasıl geri çevrilirse, zikrin şartları da yerine getirilmediği takdirde böyle bir zikir şeytanı kaçırtmaz.

30. Şeytanlar tek tek bir araya gelerek toplanmış ordulardır. Günahların her çeşidinin bir şeytanı vardır. Her günah kendi şeytanının davetiyle işlenir.

31. Melekût aleminde suretler sıfata tabidir. Öyleyse kötü mana, kötü surette görünür. Demek ki Şeytan, köpek, kurbağa ve domuz suretinde görünür. Bu suretler manaların etiketidirler ve manaların doğruluğunu aksettirirler. Bu sırra binaen rüyada maymun ve domuz görmek, kötü insana işaret ettiği gibi, koyun görmek de iç alemi geniş insana işaret eder. Her rüya bu ölçüye göre tefsir edilir.

32. Zaruri miktar dışında uyumak, kalbi öldürür ve kurutur. Yetecek kadar uyumak, gayb sırlarının keşfine vesile olur.

34. Allah yolunun yolcusuna gereken şey, hassalarını kontrol altına almaktır. Bu kontrol karanlık bir yere çekilip düşünmekle ve başını önüne eğmekle, herhangi bir örtüye bürünmekle elde edilir. Bu vaziyetler hakkın sesini dinlemek ve rubûbiyet huzurunun azametine işaret etmek için alınır. Görmez misin, Allah'ın Rasûlü'ne bu vaziyetteyken nida gelmiş ve o nida 'Ey örtülere bürünen! Kalk ve uyar' demiştir?

35. Mide ile fere, ateşe açılan kapılardan birer kapıdır. Çünkü onun aslı tatmin olup doymaktır. Zillet ve inkisar ise cennetin kapılarından birer kapıdır. Çünkü onun aslı acımaktır. Cehennem kapılarından birini kilitleyen, cennet kapılarından birini açmış sayılır. Çünkü bu ikisi, birbirinin zıddıdır. Birisine yaklaşmak öbüründen uzaklaşmaktır.

36. Kişinin kendi nefsine hakim olması saadetin tamamı; şehvetin ve nefsin kişiye hakim olması ise şekavetin tamamıdır.

37. Fazla doymak ibadetten alıkoyar, ibadeti, kalbin parlaklığını ve düşünceyi kararttığı gibi bunlara bağlı olan hayatı da dumura uğratır. Aç kalmak ise, bütün bu menfi halleri müspete çevirir. Çünkü az yemek bedenin sağlığını koruduğu gibi, çok yemek ve mideyi karışık yiyeceklerle doldurmak damarlarda karışıklık meydana getirir.

38. Dinen yasaklanmış olan tartışmanın sonucu, başkasından dinlediklerine yanlıştır diyerek itiraz etmektir. Mücadelenin sonucu ise, başkasını susturmak, aciz bırakmak, konuşmasını çürütmek ve kendisine cehalet nispet etmektir.

39. Nefsini Allah'ın celal ve azametini, yer ve gökteki saltanatını düşünmeye alıştıran bir kimse için bu şekilde melekûtun garip ve acayip sanatına bakmaktan duyulan lezzet; zahirî gözle cennetin bağlarına ve meyvelerine bakmaktan duyulan lezzetten daha üstündür. İşte düşünürlerin dünyadaki halleri budur! Acaba ahirette bütün perdeler kalktığı zaman durumları ne olacaktır?

40. Şayet sen Allah'ın marifetine aşık değil isen mazursun! Çünkü cinsî münasebete iktidarı olmayan bir kimse evlenmeye, çocuklar da saltanat tahtına ve tacına hevesli değildirler. Şevk ancak zevkten sonra hasıl olacak olan bir haldir. Zevk almayan bunu anlamaz. Anlamayan da aşık olmaz. Âşık olmayan ise istemez. İstemeyen ise idrak edemez ve idrak etmeyen ise esfel-i safilîn'de bulunan mahrumlardan olur.

41. Dinde, yücelmişlerin mertebesine erişmeyen kimselerin elinden onları sevmenin sevabı alınmış değildir. İstedikleri zaman onları severler ve bu sevgilerinden ötürü büyük sevaplara nail olurlar.

42. Haset, helallik istenecek bir zulüm değildir. Seninle Allah arasındaki bir günahtır. Helallik ancak azalardan çıkıp başkasına zarar veren fiillerde vacibdir.

43. Dünya ve ahiret, kalbin durumlarından iki durumdur. O durumların ölümden önce ve geçici olanına dünya, ondan sonraki kısmına ahiret deniliyor. Ahiret ölümden sonra olandır. Ölümden evvel acil bir şehvet veya bir payın içinde bulunduğu herşey senin için bir dünyadır.

44. Ölüm anında insanda şu üç sıfattan başka hiçbir şey kalmaz:
a) Kalbin dünya kirinden temizlenmesi.
b) Kalbin Allah'ın zikriyle yakınlık kurması.
c) Kalbin Allah sevgisiyle neşeye gark olması. Kalbin temizlenmesi, ancak dünya şehvetlerinden kaçınmakla mümkün olur. Zikre yakın olmak ise, ancak çok zikir yapmakla mümkün olur. Allah sevgisi ise, ancak marifetle elde edilir. Allah'ın marifeti ise daima zikir yapılmadıkça bilinemez.

45. Ölüm, dünyaya bağlı olanların zannettiği gibi yokluk değildir. Ölüm, sevgilinin huzuruna varman için geçmek zorunda olduğun engelden kurtulmaktır.

46. Kibir, kulun Allah'ın azabından emin olduğunu gösterir. Azaptan emin olmak ise felaketlerin en büyüğüdür. Tevazu ise Allah'tan korkmayı ifade eder. Bu korku ise, saadetin rehberi ve aletidir. Kibrin ilaçlarından biri, emsal olan kimselerle toplantılarda bulunulduğu zaman onları öne geçirmek ve onların aşağısında oturmaktır. Fakat burada şeytanın bir kurnazlığı vardır. Şöyle ki: Kişi ayakkabılarının yanında oturur veya emsalleriyle arasında ne idüyü belirsiz kimseler bulunur ve böylece kendini mütevazı zanneder. Oysa böylesi, kibrin ta kendisidir. Çünkü kalbine 'layık olduğum yeri başkasına terk ettim ve tevazu gösterdim' gibi vesveseler gelir ki işte bu vehim, kibrin ta kendisidir. Kendisine düşen vazife akranını öne alıp, onların arkasında oturarak ayakkabılığa düşmemektir.

47. Saadetlerin esası akıl, anlayış ve zekadır. Akıl nimetinin sıhhatli olması, Allah'ın fıtrat dünyasına büyük bir nimettir. Bu bakımdan eğer akıl, hamakat ve beladetle ölüp dumura uğrarsa, o zaman her şeyden önce onu elde etmeye çalışman gerekir.

48. Cin şeytanlarından emin olabilirsin. Fakat insan şeytanlarından şiddetle korun! Çünkü insan şeytanları, cin şeytanlarından iğva ve idlal vazifesini almışlar ve böylece cin şeytanlarını istirahata göndermişlerdir.

49. Allah'ın, kendilerine verdiği akıldan razı olmayan kimse yoktur. Fakat akılsızların en aşağılığı aklıyla övünen kişidir.

50. Ahiret alimleri, yüzlerindeki sükûnet, Allah'a karşı zillet ve tevazu ile bilinirler. Huni gibi açılıp kapanan ve gülerken kulaklara kadar yayılan ağızların sahipleri, hareketlerinde ve konuşmalarında hiddetli olan kimseler ise, onların bu şiddet ve hiddetleri gafletlerinden ileri gelmektedir. Böyle hareketler dünyaperestlerin adetidir.

51. İhtiyacı olan bir kimsenin o ihtiyaca ulaşması için ilk şart, o ihtiyacı sabahtan akşama kadar elde etmedikçe yemek yememektir.

52. İnsan; zillete kaçmayan tevazû, gurura kaçmayan onur sahibi olmalıdır.

53. Atalarının dindarlığı ile kurtulacağını zannedenler; babalarının yemesiyle kendi karınlarının doyacağını, onların içmesiyle susuzluklarının gideceğini, onların okumasıyla bilgili olacağını sananlara benzerler.

Facebook'ta Paylaş

Yorum Yapmak İstermisiniz?

 
Canlı Tv İzle - Canlı Tv İzle